Yeşeren Sonbaharım
“Bugün sahip olduklarını yarın kaybedebilmek gibi, asla sahip olamadıklarına mucizevi bir şekilde ulaşmaktı hayat. Bugünle dün arasında tecrübeler kazanarak, bir günü doyasıya yaşayabilmek..Bugün aldığın nefesi yarın alamamak kadar gerçek değil mi hayat? Her gün gözlerimi açtığımda yeni bir günü daha bir neşeli karşılıyorum, başıma nelerin geleceğini bilmeyerek ama inadına gülümseyerek. Akıp giden zamanda her gün bir şeyleri kazanarak ve kaybederek.. Ama bu kazançların ve kayıpların arasında en çok kendimi keşfederek yaşıyorum işte hayatı.“
Hoş geldin Eylül…
Sarartıp dökeceksin yine yapraklarını. Savuracaksın rüzgârınla, dağıtacaksın saçlarımızı; belki de hayatlarımızı. Yeni yeni yeşerttiğimiz umutlarımıza neler yapacaksın kim bilir? Hastalıkla boğuştuğum şu günlerde, sanki bu eylül bir mucize olacakmış da, gelen kış değil de ilkbaharım gibi olacak… Öyle mi olacaktı yoksa öyle mi olmasını diliyordum bilmiyorum ama içimde yeşeren umut parçalarımdı, bunu biliyorum.
Ah Eylül…
Belki hiç birimiz istediğimiz gibi yaşayamıyorduk sonbaharı. Hatta belki de her seferinde sonbahar gelmeden sararıp dökülüyordu gönlümüzün yaprakları. Kaybettiklerimizi, yapamadıklarımızı, yapıp bir daha tekrarlayamadıklarımızı, çok sevip unutamadıklarımızı ansızın eski bir şarkıya yakalanıp hatırladığımız, o buram buram hüzün kokan bahardaydık yine.
Bu kez sevinç gözyaşlarını döktürsen bize keşke. Yüreğimizin derinliklerinde sakladığımız, gökyüzüne uçurduğumuz dileklerimizi keşke kabul etmiş olsan. Gelişinle birlikte mucizelerini önümüze sunsan. İşte o zaman Sonbahar’ı bile sevebilirdim. Sararıp dökülen yapraklar, belki bu kez hiç hüznü çağrıştırmayacak bana. Mucizeyle kabul olan dileklerim olursa bu bahar, işte o zaman gülümseyeceğim Eylül’e kocaman;hüzün kokmadan..